Çocukluk döneminde muhtaç olduğumuz sevgi ve ilgi sosyalleşebilmemiz için olmazsa olmazlardan. Fakat öncelikle çocuğun aile içinde kendini güvende hissetmesi gerekiyor. Bunun için de onun büyüme vitamini sevgi ile duygusal tatmin yaşaması icap ediyor. Her anne-baba sevgisini evladına farklı şekillerde gösteriyor. Kimi çocuklarıyla vakit geçirmeyi tercih ederken kimi de şımartmamak için 'yüzgöz' olmamayı tercih ediyor. Bazısı çocuğuyla bir büyük gibi muhatap olurken bazısı da yavrusu 40 yaşına da gelse ona 5 yaşında gibi davranıyor. Bu sevgi ve ilginin niteliği çoğu zaman kendini hitap şekillerinde gösteriyor. Prensesim, kuzum, paşam, aslanım, yakışıklı oğlum, güzel kızım gibi hitaplar ise çocukların karakterini oluşturmada büyük role sahip.
Ebeveynlerin bireysel özellikleri, birbirlerine karşı tavırları ve yaşadıkları çevre kendileri kadar çocuklarını da etkiliyor. Çocuk nasıl konuşup, davranacağını 6 yaşına kadar anne-babasıyla kurduğu diyalogla öğreniyor. Örneğin ebeveyn birbirine nasıl hitap ediyorsa küçük de onlara ve etrafındaki kişilere öyle hitap etmeye başlıyor. Yine eşlerden biri diğerine sesini yükselterek, tersleyerek konuştuğunda çocuk, bu davranışı adeta beynine kodluyor. Baba, annenin yaptığı yemeği sürekli eleştirip, eşini takdir etmediğinde çocuk aynı üslupla annesini eleştirebiliyor. Yaptığı hareketin yanlışlığını ise babasının davranışıyla aynı olması sebebiyle fark etmiyor. Hatta bu eleştirel tavır hayatının her alanına yansıyabiliyor.
Ergenlik döneminde ve yetişkinlikte görülen üslup problemleri, çocuklukta sağlıklı aktarılmayan sevgi ve saygıdan kaynaklanıyor. Psikolog Ayşe Özden Yılmaz'a göre çocuk, yetişkin gibi davranışlarında doğru ve yanlış olanı ayırt edemiyor.
Nasıl yetiştirildiyse onu yansıtıyor. Yani bireyin, bebekliğinden itibaren karşılaştığı muamele, onun büyüdüğünde ortaya koyacağı davranışı şekillendiriyor. Fakat Özden'e göre sevmek ile her şeyin çocuğa feda edilmesi, çocuğun pohpohlanması ayrı şeyler. Zira ebeveynin göstereceği sınırsız hoşgörü, küçüğün her zaman istediği gibi davranmasına zemin hazırlıyor. Bu sebeple çocuğa yaşına göre hitap etmek ve davranış sınırı getirmek gerekiyor. Zira ileride kişi, davranışlarının yanlışlığını fark etse de bilinçaltının etkilerinden kolay kurtulamıyor.
Son on dönemlerde kullanılan bazı hitap şekillerinin çocuklarda davranış bozukluklarına sebep olduğu uyarısında bulunuyor Psikolog Ayşe Özden. Ardından çocuğa karşı kullanılan hitap şeklinin özenle seçilmesi gerektiğini vurguluyor. Aşkım, bitanem gibi hitaplar çocukların karşı cinse karşı eğilimlerinin erken başlamasına sebep olabilirken; bebeğim, bebişim gibi hitaplar ise çocuksu duyguların kalıcı olmasına ve kendine güven eksikliğine sebep oluyor. 'Ali'm, Ayşe'm' şeklindeki sahiplenme ifadeleri ise çocukların ileride etrafına karşı güven sorunu, ailesinden bağımsız hareket edememe, problem yaşadığında onunla baş edememe gibi sorunlara yol açabiliyor. 'Güzel kızım, yakışıklı oğlum, gamzeli yavrum' tarzı hitaplar, çocuğun ego sahibi olmasına yardımcı olmaktan öteye geçmiyor. Bu çocuklar büyüdüklerinde de dünya yakışıklısı/güzeli olduğunu zannediyor ve herkesin kendilerini öyle görmesi gerektiğine inanıyorlar. Bu gerçekleşmediğinde de agresif tavırlar sergiliyor ve mutsuz oluyorlar. 'Annecim, babacım, ablacım, babaannem, halacığım' gibi hitaplar da çocuğun sağlıklı kişilik gelişimi açısından doğru değil. Bu tarz hitaplar bağımlılık hissini daha da artırıyor. Zira çocuk ona saygı duyulduğunu kendisine ismiyle hitap edildiğinde anlıyor. Bununla birlikte uzmanlar çocuklara kendi isimleriyle seslenmenin en sağlıklısı olduğunu fakat istenirse 'oğlum, kızım, yavrum, çocuğum' şeklindeki ifadelerin de kullanılabileceğini söylüyorlar.
Hitap şekilleri kız ve erkek çocuklarında farklı etkiye yol açıyor. İki cinsiyetteki bebeği de 2 yaşına kadar kuzum, yavrum diye sevmenin bir sakıncası yok. Asıl sorun buradan sonra başlıyor. Baba-evlat diyaloğunun kopuk olduğu ailelere dikkat çeken psikolog Ayşe Özden, sadece anne üzerinden babasıyla diyalog kuran çocukların kişilik gelişimlerinin problemli olduğuna değiniyor. Baba ile sağlıklı iletişimi olmayan kız çocukları, erkek dünyasına yabancı büyürken; erkek çocuklar da babayla özdeşim kuramadığı için kimliğini oluşturamıyor. Her ne kadar anne 'Furkan'ım, paşam, yakışıklı oğlum' dese de çocuk erkek kimliğini tam oluşturamıyor. Bu sebeple ileride içte kadın özellikleri taşırken dışarıya erkek gibi görünmek için agresif tavırlar sergiliyor; narsistik savunmalar geliştiriyor. Dışarıdan özgüvenli görünmeye çalışırken aslında içten kompleksleriyle sürekli savaşan ve bu yüzden sürekli başkalarını eleştiren ve memnuniyetsiz bir birey oluyor.
Çözüm olarak annenin, kendisine bağlı olan çocuğunun, 2-3 yaşından sonra babayla yakınlaşmasını sağlaması gerekiyor. Dolayısıyla anne-babanın çocuklarıyla iletişimde ortak hareket etmeleri ve onlara yaşlarına uygun hitaplarla seslenmeleri en doğru olanı. Baba çok sert ve mesafeli, anne ise aşırı ilgili ve şımartmaya meyilli ise çocuk tutarsız yetiştiğinden tutarsız bir kimliğe sahip oluyor. Hem ilgi istiyor hem istemiyor. Annesinin yanında çocuk gibi, babasının yanında gereğinden olgun davranmak zorunda kalıyor.
Kızını görünce ayağa kalkan bir baba
Elbette ebeveynlerin çocukları üzerinde pek çok hakkı var. Fakat bu, çocuklarını büyütürken onların sahibiymiş gibi davranmaları anlamına gelmiyor. Evlatlarını kendilerine bağımlı yetiştirdikleri gibi ilerde de onlardan kendi istedikleri mesleği, hatta eşi seçmelerini bekliyorlar. Çocuk büyüyüp de ailesinin istemediği bir hayat tarzını tercih ettiğinde ise anlaşmazlıklar baş gösteriyor. Haliyle böyle bir kişi, ebeveynine karşı yanlış bir üslup takınıp asi davranışlar sergileyebiliyor. Yahut tutarsız bir zihin yapısına sahip olup bulunduğu her ortama göre kabul göreceği şekilde davranmaya çalışıyor.
Kur'ân'da ebeveynin çocuklarına hitap şekli olarak 'Yavrucuğum/ Oğulcuğum' anlamına gelen 'Yâ Büneyye' ifadesi geçiyor. Bu şefkat yüklü muhabbetin en anlamlı ve yalın ifadesini Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ile küçük kızı Hz. Fatıma (ra) arasında görüyoruz. Öyle ki yaşananlar, sevginin ve saygının önce büyükten gelmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bir peygamber düşünün ki, kızı geldiğinde ayağa kalkıyor, onu ellerinden tutup alnından öpüyor ve ona saygı duyduğunu, değer verdiğini göstermek için sırtındaki hırkasını yere serip üstüne oturtuyor. Aynı özeni Hz. Fatıma da Efendimiz'e gösteriyor.